bugün

entry'ler (26)

imdat

sabahın köründen beri florasan ışığımnın katmerlediği kış karanlığının da fişiktirmesiyle ofiste sıkılmanın vücut bulan feryadı. Yıllar sonra sözlük şifresini bulup dönmenin sebebi.

bizim gibi delilere her gün bayram zirvesi

sözlüğe yazar olur olmaz taze bir yedinci nesil olarak ayağımın tozuyla katıldığım zirve oldu ve gördüm ki sözlük ankara tayfası samimi bir aile gibi olmuş. yeni olduğum için ilk başta çekinsem de sonradan bu düşüncemin yersiz olduğunu da anladım.
yeni insanlarla tanışmak ve gülen yüzler görmek güzeldi, anlaşıldı ki bundan böyle ankarada zirve olsun gene geleceğim hep geleceğim.
dipnot: zirve sırasında nickim llorona idi a canlar, moderasyon saolsun artık obladi oblada oldum, huzura erdim.

kış depresyonu

mevsimsel depresyon çeşitlerinden birisi daha. yaz ve bahar aylarında o kadar da engel olmayan hava şartlarının birdenbire sosyal hayatı zorla pasifize etmesiyle veya içgüdüsel bir içe kapanma ve az enerji harcama dürtüsüyle tetiklenebilir.
bir de bunun teşhisini koyması bir şey, her depresyondaki kişiye mevsimsel nedenler yüklemek başka bir şey. otomatiğe bağlayanlar var böyle. eh, ne de olsa her mevsimin depresyonu var. insan durmadan yıllar boyu herkese bunları söyleyebilir.
(bkz: kış depresyonu)
(bkz: bahar depresyonu)
(bkz: yaz depresyonu)
(bkz: sonbahar depresyonu)
neymiş? varmış böyle bir şeyler. ama bir yere kadar yani.
bunalıyorum dediğimde mevsimdendir diyene çok kızıyorum şahsen.
o adam var ya, kesin kötüyüm diyince iyi uyumadın ki diyordur. midem bulanıyor, içim daraldı diyince çoraplarını giymiyorsun ki diye sitem ediyodur.
bünyemin metabolik çevrimini sağladığım anda yeşil çayırdaki bir ağustos ineği kadar sağlam ve mutlu olacağıma inanıyodur.

Bahar-yaz kış demeden insan bunalabilir dedim ona, başka bir nedeni vardır belki. Sigarasından bir nefes çekip yüzüme baktı yan yan. "olmaz, önce ayağına çorap giy" dedi - Londra, 1968.

hacettepe üniversitesi

elektronik sisteme geçtik diye öğrencilerini kandıran okul. ömrümden ömür çaldı şu son dokuz saatte. final haftasında bu denli bunalmamıştım, sabahtan beri tıklıyorum aynı sayfaya bi kere açılmadı. ben de çekirdek ve çayla intihar ediyorum yavaş yavaş.
önceki yıl da harç paralarını ilk üç gün içerisinde ödemiş olanların ders kayıt gününde sayfaları açılmamıştı, ta ki günün sonunda tüm seçmeli dersler tükeninceye kadar. ömrümü yedin hacettepe bilgi işlem, bu dünyada yatacak yerin yok bilesin.

sözlükçülerin formspring sayfaları

http://www.formspring.me/llorona

final haftası

uyumadan şirinlerin görülebileceği tek hafta. bir nevi doğal halüsinojen. tam da görüş açısının kenarında aşağı doğru süzülen yarı-şeffaf beyaz benekler oluşur, onlara bakınca tekrar yukarı kaçar, sonra tekrardan aşağı planörlük yapmaya başlarlar... kupayla türk kahvesi içilir, yeri gelir 3ü 1 arada yenir, enerji içeceği ile banyo yapılır. o beyaz noktacıkların vıcır vıcır sesleriyle "yihuuu" "yuppiii" "viiiuuuvvv" diye bağırdıklarını bile duyabiliyorum bazı bazı.
(bkz: havada durdum şahitlerim var)

bir kedinin yapabileceği en büyük şerefsizlik

ertesi gün final varken sandalyenin üzerinde özenle unutulmuş ders notlarını gazinoda şarkıcıya peçete atan alemci misali tek patiyle teker teker aşağı atmak. yetmezmiş gibi üzerinde yuvarlanmak, altına saklanmak, ıslak patiyle damgalamak ve nihayetinde de suç mahallinde uyuyakalmak.

hacettepe üniversitesi beytepe kampüsü

şu günlerde beytepe şantiyesini andıran kampüs...
bahar gelmeden çıkmıyor tadı. kışın beytepede kahveye katılan kanyak lüks değil, ihtiyaçtır bir de.

beat generation

hippilerin babaları; ancak farkları, rengarenk bir dünya hayalinde yaşamak yerine, dünyanın her zaman boktan olduğunu bilmek ve gene de hayatın kendisine tutulmaktadır. kimseden özgürlüklerini talep etmeden almış, sonra da bunu arka ceplerine atıp durmak bilmeden, kıyı köşe demeden her anı yaşamış, hareketlerle devinmiş, yoruldukça yenilenmiş, bezdikçe daha da hızlanmışlardır.

on the road

"...bense ilgimi çeken insanlar söz konusu olduğunda hep yaptığım gibi peşlerinden sürükleniyordum, çünkü benim için yalnız çılgın insanlar önemlidir, yaşamak için çıldıranlar, konuşmak için çıldıranlar, kurtarılmak için çıldıranlar, aynı anda her şeyi birden arzulayanlar, hiç esnemeyen, beylik laflar etmeyen, yıldızların arasında örümcekler çizerek patlayan ve en ortalarındaki o mavi ışığı görenlere, "vay canına!" dedirten o sarı maytaplar gibi yanan, yanan, yanan insanlar."

Arka kapıdan kaçanların, aitlik hissini bulduğu yer; bir nevi yuva bu kitap. Yuvanın yolun kendisi, aidiyetin ise tüm dünya olduğu...

sıçtın mavisi

sezonun moda renklerinden. final haftası boyunca trendi kaçırmamak isteyenlerin, sıçtın mavisini kan çanağı kırmızısı ile kombine ederek kullanmaları tavsiye olunur. bu tarzı kısmen yataktan yeni kalkmış, kısmen de yolunmuş gibi gözüken doğal bir saç stili ve aksesuar olarak da bir tomar ders notu ile tamamlayabilirsiniz.

formspring

eğlenceli gözüken, mesaj fasilitesi bile olmadığından cılkının öyle kolay çıkmayacağını düşündüğüm site. anonim soruları kabul etmemek de mümkün ama tadı kaçarmış gibi geliyor o zaman.

the boat that rocked

filmdeki kuzey denizinden yayın yapan gemi aslen radio caroline isimli bir radyodan esinlenmiş. günümüzde ingilterede artık iyice ikonlaşmış bu radyoyu da internetten de dinlemek mümkünmüş.
filme gelince, love actually'i yapan ellerden çıkması zaten umut vericiydi. aynı yapımcılardan daha da güzel bir film bulmak bambaşkaymış. ne zaman mutsuz hissetsem seyrederim ki bunu ben.

sokaklar uyudu artik opusebiliriz

"zaman kırılmayan ayna. bir de sırtımda gezinen sessizlik..

sar bedenimi ; kitabımdaki son paragrafta uyuyayım. o senin en sevdiğin kitap olsun. bırak o korkunç şiirler okusun alnımızı. bu kadar kırılmışken ve hala kırılabilecekken bırak sayfalar onarsın bizi. hala ilk günkü kadar yakınım sıcak mürekkebe. aşk senin kadehinde bakışımı delip geçerken anladım............ camdan bulutlar altında yattığımızı.., yağmur yağarsa ölebileceğimizi...."

umay umayın diğer kitapları gibi bulması oldukça zor, isteyenler d&r'a bir göz atmalı gene de...

umay umay

acımayı çok iyi bilen, kırmızı'yı eteğinin peşinden sürüklerken yalın ayak kırık camların üstünde yürüyen, yıkılmayacak kadar yalnız olan, camdan bulutlar altında yağmuru bekleyen kadın.

"aşk kasımın bilmem kaçında yaldızlı bir kalemle intihar etti. cesedini siyah kağıtla örttü. çürük tarafı yenmiş bir muzu sehpanın üzerindeki altın saatin yanına koyup pencereden atlayıp gitti......; hemen o gece ucuzluktan aldığım kanatlarla bir kaçış planladım. hemen orada, botlarımın yanına düşen ter kokulu veda mektubuna inanıp uçtum. uçtum...., makyajımın bozulmamasından ve gereğinden çok kan akıtamamaktan korktum. gülen, çığlık atan, istasyon tellerine takılan bir melek oldum."

bir kedinin yapabileceği en büyük şerefsizlik

gece tam yeni uyumuşken sinsice gelip "cee-eee" diyerek (evet resmen ce-ee diyor) kafaya atlamak ve zıplayarak uyandırdığı kişiye de hadi oynayalım bakışı atmak. panik atak oldum yahu.

bir kedinin günlüğü

sevgili günlük,
bugün eve gene geç geldi kaltak. mamamı filan veriyorlar allahtan ama hep o kuru olanlardan. neyse ki mutfağa girip konservemi verdi de azıcık affettim. tam yemeğin de etkisiyle şöyle hafiften bacaklarına sürtüneyim de affıma mahzar olduğunu anlasın diye lütfedip yanına gittim ki o da ne!!! anlamak için iyice kokladım, iyice dediysem şöyle bi 8-10 dakika kadar kokladım yani. bacaklarına başka bir kedi sürtünmüş, hem de o da erkek! hayatımda ilk kez bir pantolona kıhladım. pantolon yeterince korkmuştur herhalde ama bizim kızın hiç tırstığını görmedim, hem beni başka kedilerle aldatıp akşam geç geliyor, hem de yüzsüzlüğe vurup kahkaha atıyor. kırıcam bacaklarını.
önce biraz daha taratayım kendimi ya da, sonra kırarım. hah, tam oralar işte. kulaklarımın arkasına doğru evet evet. hmhh..

rasta

balmumu ile yapılması sadece yapan kişinin kolayına gelir, yaptıran kişiye ise asla bitmeyecek ve her yağmur ya da duş sonrası özellikle artacak kokular armağan eder. rastanın koktuğu ön yargısı buradan gelir. erimiş balmumuyla karıştırılan saç hamur kıvamını alır ve normalde çok daha uzun ve zahmetli olan rasta yapım sürecini yarı yarıya azaltır. asıl rasta, balmumu yardımı olmadan dığan yöntemlerle (tığ ve tarak yardımıyla) saçın sadece saç ile karıştırılması şeklinde yapılmalıdır. bu şekilde rastanın nefes alması engellenmez ve asla koku oluşmaz (bir ay yıkanmazsa e haliyle olur tabi, bunun da rastayla pek bir ilgisi yok). üç buçuk yıl rasta ile yaşayıp bir kere koku sorunu ile karşılaşmadım. şu an bilgisayarın yanında bir vazoda çiçek gibi duruyorlar hala. baktım, gene kokmuyor. mis.
kıssadan hisse: balmumsuz rasta iyidir.

kulak tıpası

bugün az kalsın başıma iş açacaktı. açıkçası sadece kulak tıpası diye bir nesnenin varlığını biliyordum, neye benzediği hakkında da bir fikrim yoktu ya, kedim horlayarak uyuyor. kafamın üzerinde yatmaktan hoşlanmasa sorun olmayacak ama ne mümkün. eczaneden kulak tıpası aldım. böyle yumuşak, mum gibi bir şey. tam fiyatları sorarken ilk kez yüzüne doğru düzgün baktığım eczacıya birden bakakaldım. kızın iki kaşının ortasında bir tane kıl çıkmıştı. tam da uzamamış, hafif çıkmış ama simsiyah, küt uçlu. tüm diyaloğumuz boyunca büyülenmiş gibi o kıla kilitlendim. cımbızla bir şeyleri yerinden çekmek için daha önce hiç bu kadar kuvvetli bir dürtü hissetmemiştim. hatta kıza o kadar çok baktım ki bir an deliler gibi öpüşmeye başlayacakmışız gibime geldi. bu fikir aklıma gelir gelmez de gülmeye başladım. sonunda hem lezbiyen hem deli olduğuma kanaat getirmiş olan eczacıyı orada öyle bırakarak kendimi dışarı attım.
şimdi bir yandan da kulak tıpalarıyla hamur gibi oynuyorum. ellerim yağlandı hep. hayatta kulağıma takmam ben bunları.

bim den prezervatif almak

nasıl ve hangi şartlarda satın alınırsa alınsın kanımca tansaştan almaktan çok daha rahat bir şekilde yapılacak eylemdir. en azından sadece kasiyerle muhatap olmak durumundasınızdır. (bkz: #6990146)